you can read the english translation here
02-03/01/2023
Merhaba.
Başlamak bitirmenin yarısıdır. Umarım bitmeyecek bir sürecin ilk kelimelerini yazıyorum şu an. Bazı günler seyrelecek, bazen birkaç gün, hatta birkaç hafta unutulacak, hatırlanması gerektiği zaman ise paragraflar, hatta sayfalarca yazılacak bir süreç, ama asla bitmeyecek.Yılın başı, yeni şeylere başlamak için en uygun zaman sanırım. İnsan ömründe (ömrün başı hariç, onu da hatırlamıyoruz zaten) farkında olduğumuz, algı sınırlarımız içindeki en uzun döngünün, bir takvim yılının sonu, diğerininse başı. Dünyada en çok spor salonuna kayıt yaptırılan gün, en çok istifa edilen, en çok “seni seviyorum” mesajının atıldığı ve en çok defterin satıldığı gün. Evet, bu defter de 1 Ocak 2023 günü satın alınan binlerce defterden biri. Bu satırları yazan kalem de (büyük ihtimalle çokça değişecek, en iyi ihtimalle bu kalem ömrünü tamamlayana kadar) aynı kırtasiyeden C… tarafından satın alındı.
Deftere dair ilk düşüncelerimi de tarihe not düşmek isterim. Elime aldığım ilk defter değilsin. O kırtasiyede elime aldığım ilk defter de değilsin. Başladığım ilk defter de değilsin, ama şanslısın, başlamadığım en az 10 defterden biri değilsin. İlk izlenimim ‘kara’ olman. Evet, ben bu satırları yazarken en sevdiğim kitap Kara Kitap. Bunun değişeceğini biliyorum, bunun en kısa zamanda olmasını umuyorum ve ‘en’lerimin yıkılıp tekrar (ve daha yüksek) yapılacak olması fikri bana heyecan veriyor. Neyse, asıl konumuza geri dönersek, seni, bu defteri kendi Kara Kitap’ım yapma fikri, bana senin siyah, pürüzlü, gösterişsiz cildinden dolayı heyecan verdi. Evime polis baskını düzenlense, meraklı bir arkadaşım masamı karıştırsa, bir gün doğacak çocuklarımın eline geçsen, kimse seni açmaya yeltenmez. Bu yüzden ısındım sana.
İkincisi: “özgür” bir defter olman. Özgür? 1- Hafifsin. 2: Küçüksün. Bu ikisi sayesinde seni her yere taşıyabilir, en ufak, uçarı, ‘değersiz’ fikirlerimi, cümlelerimi, sözcüklerimi bile sana anında işleyebilirim. 3- sınırların var, ama bu sınırlar yalnızca temel yol ‘göstergeçleri’. Mesela:
⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽⎽ çizgilerin var
ama günleri 1-1.5 sayfaya sıkıştırmak zorunda değilim.
Bir gün için sayfalar da yazabilirim, sıkıştırmak zorunda değilim; günlerce yazmadığım da olabilir, bu bana boş kalmış sayfalara bakıp ‘keşke yazsaydım’ pişmanlığı vermeyecektir. 4– tek, ama tek gerçek olan Zamanı kaydetmek için en basit ama etkileyici şablonu sağlamışsın: ( / / ). ( / / 20.. ) şablonlarından nefret ederim, o defteri 2127 yılında kullanmamı engelliyor, ve bu da (hipotetik de olsa) beni sınırlıyor. Hipotetik sınırlamalar bile beni rahatsız ediyor.
Neyse, seni seçtim, ve işte buradayız. Yeni yılın ilk günü, aynı zamanda yılın en çok hedef konan günüdür. Bu sayfanın kalanını, yeni yılın ilk gününde kendime koyduğum hedeflere, ilerleyen günlerde eklenebilecek yeni hedeflere, ve bu hedeflerin ‘denetlenmesine’ ayırıyorum.
→Her hafta bir film izleyeceğim (yılda toplam 52 film değil, her hafta bir film)
→Bu yıl en az 12 kitap okuyacağım
→Bu yıl her gün en az birkaç satır kitap okuyacağım
→Bu yıl mümkün olduğunca bu deftere bir şeyler ‘kara’layacağım
→Bu yıl en az bir kere, tek başıma, yolculuk yapacağım ve konaklayacağım bir geziye çıkacağım(hadi bakalım)
SMART hedefler. C…’den öğrendim. Sayılabilir, ölçülebilir, makul hedefler. Az önce yazdığım hedefler de bu sınıfa giriyor. Kara-lama Defteri hariç. Bu defterle ilgili ilk hedefim, HER GÜN bir şeyler yazmaktı, ama dün kanepede yılın başka bir hedefi olan kitap okuma eylemini gerçekleştirirken uyuyakalmışım. Derhal bir hedef revizesi yapıldı. Her gün değil ama ‘arayı da çok açmadan’ yazacağım bu deftere. Bugün de başına oturmakta fazlasıyla zorlandım, ama olur öyle.
Düzenli yazı yazdığım iki aralık hatırlıyorum hayatım boyunca. Aslında bu iki aralığı da o yazılar olmasa hiç ama hiç hatırlayamayacaktım, komik. Bu aralıklardan ilki, ilkokulun ilk senelerinden, birkaç hafta. Klasik anlamda bir günlük: ‘Sevgili günlük’ ile başlayan, yediğime içtiğime kadar yer veren bir anı defteri. Diğeri ise ortaokul zamanları, bir dersin ‘sömestr’ ödevi, kültür-sanat aktiviteleri temalı bir günlük tutmuş, izlediğim filmleri, okuduğum kitapları ve izlenimlerimi not etmiştim. Okuduğum kitaplardan biri de Anne Frank’in Hatıra Defteri idi, güzel tesadüf (diyemem, çünkü o da aynı dersin ödeviydi. Neyse
Yeni yıl hedefleri ilk kez bende stres yarattı sanırım. İşten eve yorgun geldim diyemem (R), ama kendimi kitap okumak, film izlemek ve bu deftere bir şeyler yazmak zorunda hissettim. Filmi, haftanın henüz ilk günü olduğu için erteledim, ancak kitap okudum (isteyerek) ve bu deftere bir şeyler yazıyorum (isteyerek).
Yazılacak çok şey var, ama ellerim düşüncelerim kadar hızlı ve geçişken değil. Ayrıca düşünceler ağrımaz, düşüncelere kramp girmez, düşünceler yorulmaz. Düşünenler yorulur, ama düşünceler yorulmaz. Düşünceler de yorulur tamam, ama bir makine ya da bir alet gibi değil, eski bir deri parçası gibi. ‘Yorulmak’ bir antikacı tabiri. Yorulan düşünceler, daha da yorgun olan ama her gün yüksek kapasitede işlemek zorunda olan zihinlerimize tutunamaz, ve unutulur giderler. Yazılırken elleri yoran yazı, yazıldıktan sonra hiç yorulmaz, aksi* söz konusu olmadıkça.
Uykum geldi. Bu gece bir giriş yapmış oldum, girişler önemlidir. Birkaç anahtar kelimeyle yarının kilidini açmak niyetiyle: A…, S…, iş, S…, gelecek, ‘Körlük’, vs.
iyi geceler.
*okunabilir bir yazı, defterin selameti, yazarın kelime marifeti.
merhaba.
iki yıl önce bugün yazdığım yazıyı okudunuz. bu yazı aklımdaydı, bloknot’ta taslaklara fikir olarak kaydettiğim gün 13 ağustos 2024. o günden beri birkaç kez okudum yazıyı ancak üzerine düşünmedim çok, 2025’in ilk günü bilgisayara geçirip paylaşırım diyordum. yılsonu ve yılbaşı yaklaştıkça insan geçen yılı ve o yıldan geçen kendini daha çok düşünüyor, eski yazılarını unutuyor, yeni yılın ilk günüyle ilgili olanı bile. bugün birden aklıma geldi iki yıl önce yazdığım yazı ve onu paylaşma fikri, buraya geldiğimden beri masamın köşesinde duran siyah kapaklı defterime uzandım, yazıyı tekrar okudum. belki yazının yıldönümü olduğu için, belki yılbaşı hislerinde okuduğum için; hiç aklımda olmadığı halde yazım üzerine bir yazı yazmaya karar verdim, bunu ilk kez yapıyorum. başlamak bitirmenin yarısıdır.
basitten başlayalım. Büyük harfler, imla hataları, standartsız noktalama işareti kullanımları… hiçbirini düzeltmedim, dayanamayıp birkaç virgülü sildim tamam, bir tane de kapatmayı unuttuğum parantezi kapattım tam şu an), yoksa içerde kalacaktık hepimiz sonsuza kadar. hatalarımı yakalamak ve düzeltmek konusunda fazlasıyla hevesli biri olarak neden onları görmeme rağmen düzeltmedim? zaman ve süreç onları düzeltti çünkü. hatalı oldukları noktada, yani başlangıç noktasında, hatalarıyla kalmaları gerektiğini düşündüm. değişim, dönüp bakılınca görülsün diye.
değişim mi önce gelir, değiştiğini fark etmek mi? bence ikincisi. değiştiğini fark edince değişir insan.
(15 şubat 2024, siyah kapaklı defter)
yazıda bahsettiklerim, hedeflerim? kendime koyduğum hedeflerin hiçbirini gerçekleştirmemişim. o kadar film izlememişim, o kadar kitap okumamışım, her gün kitap okumayı bırakmışım. yazmak? yarının kilidini açacak anahtar kelimeler? defterin bir sonraki sayfasındaki tarih 3 aralık 2023. yazmamışım. yazmamama rağmen düşünülmüş ve çözülmüş anahtar kelimeler, hepsi zamanla. şimdi buradayım, yazıyorum.
defterin sayfalarına göz gezdirip en son yazdığım yazıya geliyorum: 1 ekim 2024, ankara. üç ay öncesi, lizbon’a geldiğimden beri deftere hiçbir şey yazmamışım, masamın bir köşesinde odanın tozlanmasını onunla takip etmişim sadece. defterin beşinci özelliği. bir süredir bloknot’a da yazmıyorum. belki farkındasınız bunun, belki de değilsiniz. yılbaşı için konuştuğum iki arkadaşım yazılarımdan bahsedince, onlardan biri de “artık yazmıyor musun?” diye sorunca tekrar farkına vardım yazılarımın takip edilip beklendiğini ve uzun süredir bloknot’a yazmadığımı. defterime ve bloknot’a yazmamama rağmen yazıyorum inanın, çok daha fazla. hatta yazmaya dair bir hedef bile koydum kendime, daha azını gerçekleştirmedim bu sefer. detayları yakında.
2023’ün ilk gününe kıyasla daha az inanıyorum hedeflere ve beklentilere, bu seneye girerken bunlar üzerine düşünmedim bile. çünkü 31 aralık gününü 1 ocak gününe bağlayan geceyarısı kutladığımız takvim döngüsü çoğu zaman göstermiyor başlangıçları, bitişleri ve daha da önemlisi, süreçleri. algı sınırlarımızın ötesindeki döngüler için bu gecenin sabahı uygulamaya başlamak üzere hedefler koymak anlamlı değil. hedefler insanda baskı yaratıyor, evet baskılar insanı geliştirip değiştiriyor belki, ancak yıl(lar) boyu sürmesini istediğimiz değişimler bir günde olmuyor, bir günde başlamıyor. hedef koymak ve gerçekleştirmek arasındaki süre çok daha uzun sürüyor. aslında hedefi, süreci ve sonucu bu değerli kılıyor. bu sırada hepsi ‘yoruluyor’, hedefi koyan kişi dahil.
kendime HER GÜN yazma hedefini koyduktan iki yıl sonra hala her gün yazmıyorum, ancak daha çok ve farkında yazıyorum. geride bıraktığımız yılda yazılarımı paylaştığım bloknot’u açmış olduğum için kendimle gurur duyuyorum, burayı okuduğunuz, düşüncelerinizi ve beğeninizi paylaştığınız için de sizlere teşekkür ediyorum. umarım (hedef değil!) daha da çok yazarım, birazını daha paylaşırım.
yılın bu ilk günlerinde yeni yıla dair hedeflerim yok ancak hepimiz için bir dileğim var. süreçlerin farkında olduğumuz, farkında olmasak bile onlara güvendiğimiz, değiştiğimizi görebildiğimiz, göremesek bile bunun bilincinde olduğumuz ve her koşulda kendimizi takdir edebildiğimiz bir yıl olsun. bitirmek başlamanın yarısıdır, nice güzel başlangıçlara ve arada yaşanacaklara!
beklediğim veya tasarladığım gibi bir yazı olmadı ancak bunun bir önemi yok, bir gün daha iyi yazabileyim diye yazdım bu yazıyı. bu da yazının özeti.